Yeşilçam’dan efsane replikler: Geçti kılıçın alayı, sokun kıçınıza gagayı!

İlk aklıma gelenlerden biri; Orhan Elmas'ın yönettiği 1974 yapımı Tarık Akan ile Hale Soygazi'nin oynadığı Kanlı Deniz filminden bir sahnede Orçun Sonat'ın balıkçı Tarık Akan'aa tatlı rekabette söylediği şu repliktir.
- Geçmiş olsun Osman, kılıç yemiş bacakla balığa çıkılmaz. Geçti kılıçın alayı, sokun kıçınıza gagayı!

(0) (0)
omersuna2 30.12.2019 10:55

Nuri Alço'nun Fulden Uras'ın anneannesiyle evli olması

Türk sinemasında hatrı sayılır bir yere sahip olan Nuri Alço hakkında daha önce duyulmamış bir gerçeği Fulden Uras açıkladı.

Yeşilçam'ın efsane isimlerinden biri olan Nuri Alço'nun, 1974'te Fulden Uras'ın anneannesi olan Sevinç Gül ile evli olduğu ortaya çıktı. 2. Sayfa'nın haberine göre 1974'te evlenen ve 10 yıl evli kalan çift, 1984'te ayrıldı.

Canlı yayına bağlanan Fulden Uras, ikilinin ayrılma sebebi olarak ihanet iddiasını ortaya attı. Alço'nun, 'Bayan Bacak' olarak tanınan ünlü şarkıcı Serpil Örümcer ile eşine ihanet ettiği öne sürüldü. Uras, Nuri Alço ile anneannesinin nikah fotoğraflarını da yayınladı.

Nuri Alço'nun bilinmeyen evliliğini 45 yıl sonra ortaya çıkaran Fulden Uras, 2. Sayfa programına telefonla bağlanarak şunları anlattı: "Benim anneannemin hayat görüşü çok açık. O yıllarda mavi gelinlik giyecek kadar modern biriydi. Ne kadar evli kaldıklarını bilmiyorum ama yaklaşık 10 sene evli kaldıklarını tahmin ediyorum."

"Nuri Alço o zamanın ünlü bir şarkıcısına aşık oldu yani bir aldatılma var. Şarkıcının ismini söylememeyi tercih ediyorum kimseyi kırmak istemem. Nuri bunu çok inkar etti. Biz ona hep Nuri derdik hiç dede demedik. Yıllar önce Mehmet Ali Erbil'in programına katılmıştık Nuri de oradaydı. Ben 'Nuri benim dedem dedim' orada bir karmaşa oldu. Bana kuliste 'Neden bunu söyledin?' dediğinde niye sakladığını sormuştum."

"Anneannemin rahmetli olduğu gün Nuri'nin kalp ameliyatı vardı. Çok enteresan bir tesadüf oldu. Anneannem ona çok emek verdi ve çok varlıklı bir kadındı. Benim sülalem Nuri Alço'yu kabul ettiyse oda bu evliliği kabul edecek. Anneannem ile tanıştığında Alço ilaç tekniker gibi bir şeydi zannediyorum ki aralarında 17-18 yaş var."

'Ben bunu bir gün gazeteye vereceğim' derdi anneannem. Sevin annem şimdi rahat uyusun ben herkese duyurdum. Ben de Nuri Alço'ya bir dur diyorum artık. İlk evliliği anneannem Sevinç Gürle'dir. Onun nişanlısıyla evleneceğini düşünmüyorum. Sonuçta aşık olan hemen evlenir. Yaş farkı olabilir çünkü onun yaşıtlarının torunları var şimdi."

(0) (0)
gerappa 25.12.2019 16:09

Yanıyorsun Fuat abi

Natuk Baytan'ın unutulmaz Kemal Sunal filmi Sakar Şakir'de yeşilçamın emektar oyuncusu Macit Flordun'un hayat verdiği alkol sever kahve müdavimi Marmara Kazım karakterinin “Yanıyorsun Fuat abi” repliğiyle akıllara kazanan sözdür.

(0) (0)
winsome 16.12.2019 13:50

Televizyona çıkan ilk Türk şarkıcı: Rüçhan Çamay

Yıl 1946... Sıcak Ağustos günleri. Avrupa'yı kasıp kavuran İkinci Dünya Savaşı bitmiş ama etkileri sürmekte. Savaşa katılmadığımız halde ülkemizde halkın ekmeği, şekeri, hala karneyle aldığı, yoklukların bıkıp usandırdığı dönemler. Ama bu zorluklar toplumun belli bir kesiminin yaşantısını yine de pek etkilemiyor. O kesimde herşey sütliman! Lüks lokantalar, gazinolar açık, eğlence hayatı alabildiğine canlı.

İşte o günlerde İstanbul'un pahalı lokallerinden birinde güzel bir genç kız ilk kez mikrofonla tanışıyor. Lokalin sunucusu, "Ve şimdi de geleceğin yıldızlarından birini takdim ediyorum" diyerek, genç kızı sahneye çağırıyor; onu şık hanımefendilerle, kibar beyefendilerle yüz yüze bırakıyor.

Dalgalı kumral saçları, iri kahverengi gözleri, duygulu bakışları ve çapkınca kıvrılan dudaklarıyla, daha sahnedeki ilk gecesinde seyircileri etkileyebilmeyi başaran bu genç kız, sunduğu yabancı melodilerdeki yeteneğiyle de gelecekte yıldızlaşacağını kanıtlamıştır. Ailesinden gelen olumsuz tepkilere karşın artık onun yolu bellidir. Ve müzikte zirveye ulaşmak için izleyeceği bu yoldan, hiç kimse onu geri döndüremeyecektir!

Ve, o genç kız, genç kızlık havasını hiç yitirmeden, hep sahnede. Şu günlerde "35'inci Sanat Yılı" için jübile yaparak, müzikten değil ama sahneden kopmaya hazırlanan Rüçhan Çamay'ın öyküsüdür bu. 9 Ağustos 1981'de, yani sahneye ilk kez adım atışından tam 35 yıl sonra, görkemli bir jübileyle sahne defterini kapatacak olan ünlü şarkıcının sanat yaşamında unutamadığı bir olay daha var. Şimdi dilerseniz ünlü şarkıcının yaşamında, bundan tam 28 yıl önce gerçekleşen bu olaydan söz edelim.

Yıl 1953... Rüçhan Çamay, Türkiye'de yabancı kaynaklı müziğin temsilcileri arasında, başı çeken isimlerden biri olabilmeyi başarmıştır. İşte o dönemlerde şarkıcının radyodaki bantlannın birini dinleyen bir Amerikan radyo acentası "Bu kızda gelecek var" diyerek, onunla mukavele yapmak ister. Amerika'da radyo programlarına katılmak üzere firmayla anlaşma imzalayan Rüçhan Çamay, böylelikle "Yeni Dünya"nın yolunu tutar. 

New York'ta2,5 aylık bir serüven yaşar. Çok sayıda radyo programında yer alırken o dönemlerde henüz emekleme devresini yaşayan Amerika'nın en büyük TV kuruluşu CBS'ten bir program önerisi gelir genç şarkıcıya. Ve Türkiye'deki meslektaşlarının, televizyonun "T"sini bile bilmedikleri o dönemde, Rüçhan Çamay iki solo programla Amerika'da ekranlara gelir. Ama Amerikan ekranında, Türkiye'de yaptığı gibi yabancı kaynaklı değil, kendi halk müziğimizin eserlerinden oluşan bir repertuar sunar.

Bu programlar Amerika'da Rüçhan Çamay'ın önünde yepyeni bir ufkun açılmasını sağlamıştı. Teklif üstüne teklif alıyordu. Bunlardan birine "Evet" diyebilseydi yaşamı belki de baştan sona değişecekti. Ama, Rüçhan Çamay "Evet" diyemedi. O yıllarda Yeşilçam'ın ünlü film yapımcılarından Turgut Demirağ'la ilişkisi vardı. Evleneceklerdi. "Yeni Dünya"ya veda ederek İstanbul'a dönmüş, Turgut Demirağ'la evlenmiş, kızları Melike dünyaya gelmişti.

Daha sonra, bu evliliği yürütemeyerek boşanmışlardı. Ve ondan sonra da Rüçhan Çamay tek başına devam etmişti yoluna. Kızı büyümüş, şarkıcı olmuştu. Kızı evlenmiş kendisini torun sahibi etmişti. Daha sonra kızı başka yollara düşmüş, Türkiye'den kopmuş, Türk vatandaşlığından çıkartılmıştı. Ama Rüçhan Çamay, hala bir genç kız havasıyla piyasadaydı.

(0) (0)
ethempasa87 25.10.2019 14:38

Türk sinemasının kalbi: Yeşilçam

Yıllardır hep «Yeşilçam» der dururuz. Yeşilçam bir zamanlar Türk sinemasının kalbinin attığı bir sokağın adıydı... Sonra film yapımı arttı, şirketler çoğaldı, eskiden Yeşilçam Sokağı'nda bir tek odada yerleşen film şirketleri Beyoğlu'nun karşı kıyısındaki büyük, modern hanlara taşındı. Tek odaların yerini; işletmesi, deposu, müdüriyeti vesaire bölümleri olan büyük bürolar aldı. Değişmeyen sadece Yeşilçam adıydı... Şimdi Yesilçam  dediğimiz zaman sadece Emek Sineması'nın bulunduğu Yeşilçam Sokağı'nı  değil, bütün film şirketlerini sinesinde barındıran bir «ada»yı anlıyoruz. Bu yazıda, Yeşilçam'ı sizlere bir başka cephesiyle tanıtıyoruz...

Yeşilçam Türkiye'nin hayal fabrikası... Film şirketlerinin, filmcilerin  bulunduğu sokaklar... Türkiye'nin dört yanında akşam kapısı kapanan nice  evde, kızlı erkekli genç buranın hayalini kurar... İsimsizlere «şöhret»,  fakirlere «para» kazandıran sihirli bir ülkedir sanki Yeşilçam... Edirne'den,  Kars'a, Samsun' dan, Gaziantep'e kadar Türkiye'nin her yerinde, her gün milyonlarca insan bu sokaklarda düşünülen, buralarda yapılan filmleri  seyreder. Yeşilçam, filmciliğin merkezidir.

YEŞİLÇAM NERESİDİR?

İstanbul'da, Beyoğlu'nda bir sokağın adıdır Yeşilçam... İstiklal Caddesi'nde  Rüya ile Lüks sinemalarının arkasındaki sokak... Sokağa girersiniz, biraz  ileride «Yeni Komedi» Tiyatrosu vardır. Sonra Emek Sineması; karşısında  da Yeni Ar Sineması... Sonra sokak ileride, taa Pesen Film'in orada aşağıya kıvrılır, dört apartman boyu devam ettikten sonra tekrar sağa  döner... Eskiden, 1945-50 döneminde bütün film şirketleri bu sokakta  imiş. Sonra, yıllar geçmiş, Yeşilçam Sokağı'ndaki film şirketleri yavaş  yavaş buradan ayrılmışlar, İstiklal Caddesi'nin öteki yanına, Kuloğlu  Sokağı'yla Ahududu Sokağı arasındaki adaya taşınmaya başlamışlar.

Bugün «Yeşilçam» dediğimiz zaman artık tek bir sokağı değil, bir semti  murat ediyoruz. İstiklal Caddesi'nde Taksim'le Galatasaray'ın tam  ortasını bulun, buradan iki tarafa 40'ar metre gidin (Ağacamii - Atlas  Sineması arası) bu noktalardan da sağa ve sola 50'şer metre içeri girin...  «Yeşilçam» bu dikdörtgendir işte. Filmciler, yazıhaneler, şirketler,  işletmeler hep buradadır. Yeşilçam, İstanbul'un en renkli, en enteresan  yerlerinden biridir... Burada hemen hemen herkes tanır birbirini. Film aleminde yardımlaşmalar burada yapılır, «kazıklar» burada atılır, dostluklar,  düşmanlıklar burada yaşanır...

Sabahın erken saatlerinde uyanır Yeşilçam... Öğleden sonra saat 15.00- 16.00 sıralarında bir hareket, bir canlılık daha gelir bu sokaklara...  Sabahleyin işe çıkan ekipler Yeşliçam'a dönerler. Sonraki saatlerde  yazıhanelerde, kahvelerde iş konuşulur, anılar anlatılır. İnsanlarıyla, insan  ilişkileri, tipleri ile bir renkli yerdir Yeşilçam!

KAHVELER YEŞİLCAM'IN İRTİBAT BÜROSUDUR

Yeşilçam dediğimiz ve Galatasaray'la Taksim arasında yer alan ara  sokaklarda kahveler çok önemlidir. Randevular bu kahvelerde verilir,  mesleki dertlerin çoğu bu kahvelerde dile gelir, prodüksiyon amirleri  filmlerde oynatmak için aradıkları karakter oyuncuları ile kavgacıların  çoğunu buralarda bulurlar. İşin enteresan tarafı kimin hangi kahveye  gittiği bellidir.

Danyal Topatan hep aynı kahveye çıkar örneğin... Onu  aradınız mı, hemen o kahveye gidersiniz. Eğer gözleriniz ona rastlamazsa  korkmayın. Ocakçı bilir o anda Danyal'ın nerede olduğunu. İsterseniz not  bırakırsınız, akşam gelince söylerler. Kahveler sinemamızda bir nevi irtibat bürosu görevi yaparlar, anlıyacağınız.

İşte «Yeşilçam kahvelerinden» iki resim... Solda üstte «Ata'nın  Kahvesi» diye bilinen yer... Rahmetli Ahmet Tarık Tekçe zamanında hep  bu kahvede, şimdi resminin asılı olduğu yerin altındaki sandalyede  otururdu. Ahmet Tarık'ın büyük fotoğrafının yanındaki iki fotoğraf ise  Ayhan Işık'la Turgut Özatay'a ait... Aşağıdaki resim yine bu kahvelerden birine ait. Kahvenin adı «Sanat Kahvesi», sahibi karakter oyuncularından Behçet  Nacar...  İşte, Behçet ocağa geçmiş, bir meslektaşına çay yapıyor.

YEŞİLÇAM ÇOK ERKEN UYANIR...

Yeşilçam sokaklarında hayat, tanyeri ağarınca başlar, «Sabahın Körü»  dediğimiz bir saatte yani.. . Saat sabahın 6'sı... Sokaklarda inlerle cinler   «çiftkale» maç yapıyor! Komedyen Cevat Kurtuluş'la eşi Meral Kurtuluş  işe gidiyor (sağda). Set Beyoğlu'nda, Sohban Koloğlu'nun platosunda... Ellerindeki   çantalarda da filmde giyecekleri kıyafetler var.

Bu resmin enteresan bir   yanı daha var. Efendim, «Yeşilçam» sokağında çam falan yoktur tabii...  Sokakta «yeşillik» namına tek şey, bu fotoğrafta gördüğünüz asma  dallarıdır. Evet, şarkılara konu olan bildiğimiz üzüm asması.

AFİŞLER VE ÖTESİ

İlanlar, afişler, pankartlar... Yeşilçam sokaklarında çokça rastlanır bunlara.  Şimdi diyeceksiniz ki «Reklam yapılacaksa buralarda mı yapılmalı?» Öyle  ya, bu sokaklarda zaten hep filmciler var ve bizim filmciler - elhak -  rakiplerinin bırakın ne yaptığını, ne zaman nefes aldığını bile kollarlar! Öyle  ama bu afişlerin asıl maksadı başkadır, işletmeciler de bu sokaklardan  geçerler... Ola ki gözlerine çarpar, birinci maksat bu... İkincisi yapılan  herhangi bir filmi ilan etmek, «Ben yapıyorum, siz yapmayın!» demek...

YEŞILÇAM BURADA GİYİNİR

Mahyacı Sokak'ta, Güney, Gaye,  Uğur, Akün film şirketlerinin bulunduğu hanın alt katında, Berber  Niyazi'nin yanında meşhur gömlekçi Avni vardır. Sadece sinema artistleri değil, müzisyenler de ona diktirirler gömleklerini... Terzi  Abbas ise, gömlekçi Avni'nin kapı komşusudur. Ona da bazı rejisörlerler,  tanınmış karakter oyuncuları elbise diktiriyorlar.

(0) (0)
LuckTheAdmn 23.10.2019 20:46

Türk sinemasındaki Western denemeleri

Özellikle Hollywood sinema endüstrisine bir dönem damga vuran; genellikle at sırtında, kovalamacalarla dolu olan, kahramanlığı ve adaleti işleyen Western türü filmlerin Türkiye'deki denemeleridir.

ABD'nin Atlantik kıyısından içerilere, batıya doğru göç sırasındaki olaylarla başlayan yaşam tarzı ve kültürünü anlatan Western kültürü, bugün ki Vahşi Batı kavramının oluşumuna da katkıda bulunmuş, sinemanın gelişmesi ile birlikte film türlerinden biri haline gelmiştir. Bu kültür ABD vatandaşlarının giyimlerinden, edebiyatına ve hatta politikalarına kadar işlemiştir. Western kültürü; güçlünün ayakta kaldığı ancak aynı zamanda fedakarlığın ve azmin her zaman üstün geleceğini betimler. Amerikalıların kullandıkları deri çizmeler, büyük tokalı kemerler, kot pantolonlar, şapkalar, balon etekli elbiseler, uzun çuha paltolar, kunduzdan yapılmış kalpaklar bu kültürün birer parçalarıdırlar ki bu da günümüzdeki Vahşi Batı kavramını destekleyen şeylerdir. Aynı zamanda rodeo, kovboy, düello, şerif, iç savaş gibi kavramlar yanında buharlı tren, Kızılderililer bu kültürün bir diğer parçalarıdır.

Western çok çeşitli alt türlere sahip

Western filmleri de işte bu kültürden beslenir ve at sırtında geçen hikayeleri konu alır. Konusu 19. ve 20. yüzyılda ABD'nin Vahşi Batı'sında geçen Western filmleri, Sessiz film döneminin ilk günlerinden itibaren büyük bir popülerlik kazanmış ve giderek sinemanın çok geniş bir türünü oluşturmuştur. Bu türün bir çok alt türü de vardır; Klasik western (Örnek: John Ford ve Howard Hawks'ın filmleri), Müzikal western (Örnek: 1954 tarihli 7 Kardeşe 7 Gelin), Revizyonist western (Örnek: Little Big Man), Oryantal Western (Örnek: İyi, Kötü ve Tuhaf), Bilimkurgu Western (Örnekler: Westworld ve Wild Wild West), Köri Western (Hindistan menşeli westernler) gibi bir çok alt türüne ayrılır. Bu alt türlerinden biri de Türk sinemasıdır yani Yeşilçam Western'leridir.

Türk sinemasında 50’den fazla Western yapımı var

Yeşilçam Westernleri 1960'lı ve 1970'li yıllar boyunca Türkiye'de de hatırı sayılır miktarda western filmi çekilmişti. Gayriresmi olarak Yeşilçam Westernleri olarak da adlandırılabilecek bu yerli 'kovboy' filmlerinin ilki 1962 tarihli Nuri Akıncı filmi "Beş Hikaye" dir. Filmde Parla Şenol, Efgan Efekan, Hulusi Kentmen gibi oyuncular rol almışlardı. 1967'de ise bir furyaya dönüşmüş ve 7 yıl boyunca 50 kadar Türk Western filmi çekilmişti. Tamer Yiğit, Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Yılmaz Güney, Kartal Tibet, Sadri Alışık, Öztürk Serengil, Yılmaz Köksal başta olmak üzere Yeşilçam'ın tüm ünlü oyuncuları bu westernlerde gözükmüşlerdi. Çetin İnanç'ın yönettiği ve Yılmaz Köksal'ın başrolünü oynadığı 1971 yapımı "Çeko" filmi Anadolu'da gişe rekorları kırmıştı. (Kaynak: Wikipedia)

Western filmleri furyasından ülkemiz sineması da etkilenince ortaya bir çok film çıkmış fakat istenen başarı elde edilememiş ki sonrasında bu türden filmler çekilmemeye başlamıştı. Bu haberimizde sizlerle Yeşilçam Western filmlerinden öne çıkan bir kaçını paylaşacağız:

Hey Amigo: Beş Altın Mezar

Yönetmen: Nuri AKINCI
Kovboy Amigo'nun intikam öyküsünün anlatıldığı 1971 yılında çekilen filmin başrolünde 70'li yılların en iyi karakter oyuncularından biri olan Bilal İnci yer alıyor.

Cango Ölüm Süvarisi

Yönetmen: Remzi Jöntürk
Halk düşmanlarına savaş açan bir kovboyun öyküsünün anlatıldığı kovboy filminde Yılmaz Köksal, Oktar Durukan, Figen Say, Tunç Oral, Meral Küçükeral gibi dönemin önemli oyuncuları yer alıyor.

Zorro’nun İntikamı

Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
1969 yapımı kovboy filminin oyuncu kadrosunda Nebahat Çehre, Reha Yurdakul, Danyal Topatan, Tamer Yiğit, Ahmet Turgutlu gibi isimler yer alıyor.

Çifte Tabancalı Damat

Yönetmen: Nuri O. Ergün
Safa Önal'ın senaryosunu yazdığı, Nuri O. Ergün'ün yönettiği 1967 tarihli Western temalı Türk filminin yapımcı kadrosunda ise İrfan Ünal ve Recai Akçaoğlu yer alıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Münir Özkul ve Öztürk Serengil gibi iki önemli ismin yer aldığını belirtelim.

Maskeli Beşler

Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
1968 yapımı filmin oyuncu kadrosunda Erol Taş, Süleyman Turan, Yılmaz Köksal, Suzan Avcı, Selma Güneri gibi isimler yer alıyor. Filmin devamı da çekildi.

Atını Seven Kovboy

Yönetmen: Aram Gülyüz
Atını Seven Kovboy, 1974 yapımı renkli Türk Western-komedi filmdir. Filmin bir diğer adı da Red Kit Daltonlara Karşı'dır. Aram Gülyüz'ün yönettiği ve Sadri Alışık'ın "Red Kit" rolünü oynadığı film, Belçikalı karikatürist Morris'in ilk kez 1946'da çizdiği, 1958'de de René Goscinny'nin senaryolarıyla katkıda bulunmaya başladığı çizgi roman serisi "Red Kit" (Lucky Luke)'e ve bu çizgi romanın aynı adlı baş karakterine dayandırılmıştır. "Atını Seven Kovboy"un senaryosu, aynı zamanda filmin yapımcısı da olan Özdemir Birsel'e aittir. Filmin diğer önemli rollerinde Figen Han, Sami Hazinses, Ali Şen, Cevat Kurtuluş ve Kamer Sadık'nın yanı sıra Keloğlan filmlerinin ünlü cücesi Aydın Babaoğlu da oynamıştır. 

(0) (0)
interkolik 15.10.2019 18:00

1 aydır tedavi gören Fatma Girik'in iyileşmesi

Yeşilçam'ın ünlü oyuncularından biri olan Fatma Girik, geçtiğimiz ay hastaneye kaldırılmıştı. Yürüme güçlüğü çeken Girik, Ankara Şehir hastanesi'nde tedavisine devam ediyordu.

Sonunda Fatma Girik'ten iyi haber geldi, usta oyuncu 1 aylık tedavisinin ardından hastaneden taburcu edildi.

(0) (0)
caraburq 10.10.2019 15:57

Yeşilçam korku filmleri yeniden diriltiliyor!

Türk sineması Yeşilçam türlerini yeniden hayata geçiriyor. Eskinin düşük maddi imkânlarla yapılmış filmleri şimdinin üstün teknik imkânlarıyla yeniden can buluyor. Amerikan taklidi korku-polisiye türler de yerel türler olarak yeniden doğmaya devam ediyor.

Türk sinemasının türleri yemden ve capcanlı olarak aramıza geri döndü. Peki 2007 yılından itibaren senede 100’e yaklaşan film üretiminde seyircinin aşina olduğu dramatik, komedi ve sanat filmlerinin dışında başka hangi türlerde film yapılıyor?

Klasik Yeşilçam döneminin galibi melodramdır. Üretim açısından melodramı takip eden özel türler var: Macera, tarihsel ve bilim kurgu filmleri. 2OOO’li yıllarda Türk sineması yeni türler üretti mi?

Bu sorunun cevabı gişede beğenilen yeni yapımlarda gizli. Parodi, korku ve polisiye yeni türler olarak var. Melodram ise Babam ve Oğlum, 120 gibi istisnalar dışında dizilerde devam ediyor.

Komedi kendini stand-up aktör-senarist yaratıcılar ile gençlik komedileri olarak kendisini gösteriyor. Gişedeki tercihlere bakıldığında G.O.R.A., Kahpe Bizans gibi 1970’lerin Yeşilçam türlerini yeniden ele alan parodi filmlerinin milyonlarca seyirci tarafından beğenildiğini görürüz.

SİNEMADA TÜRLER ZAMAN İÇİNDE GELİŞİR

Türlerin tamım zaman içinde gelişir. Önce anlatı bakımından gişede başarılı olan filmler zaman içinde yapımcılar tarafından formüle edilerek tekrarlanmaya başlanır. Seyirci ilgisi devam ettikçe diğer yapımcılar da bu formülleri tekrarlar. En sonunda eleştirmenler bu türleri adlandırır.

Western, bilim kurgu, dedektif filmleri Amerikan sinemasında bildiğimiz kültürel kodlarla dolu türlerdir. Türleri tanımlayan ikonografik, anlatimsal, kültürel özellikler onları sınıflandırmamızı kolaylaş tınr.

Örneğin bilim kurgu türünde robotlar, uzay gemileri türü görseller ikonik, çılgın mucidin teknolojiyi yanlış kullanması türü karakter ve öykü özellikleri anlatimsal, teknolojinin mutluluk getirmediği aksine yabancılaşma yarattığı teması ise kültürel özelliğidir.

Yeşilçam sinemasında ise üç önemli tür vardır: Melodram, tarihsel- macera ve bilim kurgu. Yeşilçam sinemasında üretimin zirve yaptığı yıllara bakıldığında 1970-79 arası 2083 filmden 643’ü melodram, 8O’i tarihi ve 36’sı bilim kurgudur. 2OOO’li yıllarda ise melodram ara ara sinemada görülse de komedi filmleri ve en çok da parodi filmleri gişe yapmıştır.

Yeşilçam’ın türlerinin, ikonik ve anlatısal olarak taklit/yerelleştirmeyi kullanmasının ve modernleşmenin sorunsallarım türler üzerinden çözmeye çalışmasının iki önemli işlevi olmuştur.

Parodinin yükselişinin ardında işte bu modernizm eleştirisi yatmaktadır. Kentleşme ve sorunlarını çözümlemeye çalışan ve kadının görünürlüğünü sorgulayan melodram Arabesk ve Ömerçip gibi filmlerde kadının özgür ve bağımsızlığı vurgulanarak çökertilmiştir. Aynı şekilde teknolojik olarak geri kalma kompleksini sorunsallaştıran bilim kurgu filmine yerel anlatım ve üstün teknolojik yetkinlik ile G.O.R.A. karşılık verir. Arif Türk karakterinde Cem Yılmaz hem teknoloji ve insani olan değerlerle barışıktır hem de filmin kendisi Hollywood görsel efektlerinin teknolojisi ile baş edebilen kalitede olduğuna özellikle vurgu yapar. Kahpe Bizans ise 1923 soması ulus-devlet olma çabasında olan Türkiye’de Kara Murat, Tarkan gibi filmlerde rastlanan anakronistik etnik milliyetçilik ile alay eder.

KORKU FİLMLERİ HOLLYWOOD’DAN UYARLAMA

Tüm bu türlerin üstüne daha önce Türk sinemasında olmadığı düşünülen ama 2000 sonrası düzenli olarak seyirciye ulaşan yeni türler de eklenebilir. Sis ve Gece, Ejder Kapanı, Av Mevsimi, Behzat Ç. polisiye türünün başarılı örnekleri oldular.

Bu filmlerde toplumsal paranoya, adaletsizlikle kişisel hesaplaşma gibi temalar ön planda yer alır. Yeşilçam tarihinde suç ve polislerle ilgili filmler de oldu:

Kanun Namına (1952), Zehir Kaçakçıları (1952), İstanbul Canavarı (1953), Kör Kuyu (1957), İstanbul Macerası (1958), Kurşunum Imzamdır (1964), Fişek Necmi (1965), Tilki Selim (1966), Kızıl Tehlike (1967), Cehennem Takibi (1969), Katil Kim (1971), Babanın Arkadaşı (1972), Ölüm Yolcusu (1974), Mavi Mercedes (1977). Cüneyt Arkın ise 1970’lerin polisiye filmlerinde en çok görülen oyuncudur: Cemil (1975), insan Avcısı (1975), Cemil Dönüyor (1977), Görünmeyen Düşman (1978), Ölüm Görevi (1978), Kanun Gücü (1979), Vazife Uğruna (1986), Polis Dosyası (1989). 1980’lerde uyuşturucuya karşı savaş da polisiye filmlerin önde gelen konusu olmuştur: Beyaz Ölüm (1983), Eroin Hattı (1985), Kıskıvrak (1986).

Korku ise başka bir tür olarak yeniden öne çıkar. Yeşilçam’ın klasik dönemindeki korku filmleri Hollywood vampir ve zombi filmlerinin uyarlamalarıdır: Çığlık (1949), Drakula İstanbul’da (1953), Ölüm Saati (1954), Ölüler Konuşmaz Ki (1970), Şeytan (1974) gibi.

Yeni korku sineması ise dini korkular ve suç-günah kabul edilebilecek bir vicdani pişmanlığın maddeleşerek suçlulardan intikam alması temasını işler: Okul (2003), Büyü (2004), 2004-2007 yıllan arası Dabbe, Araf, Gomeda, Gen, Semum, Cehennem, Musallat. Bu filmlerde estetik teknik olarak Japon sinemasında gelişen ve Tan Tolga Demirci’nin değişiyle “psikanalitik olarak anne-sorunsallı doğu korku sineması”na öykünen filmler vardır. Dabbe ve Semum,

Ring ve Grudge filmlerinin estetiğini taşımakla beraber Islami öğeleri kullanarak Batı korku sinemasına alternatif, elle tutulamayan vicdani korkuyu simgeleyen ruh-cin-zebani türü varlıkların lanetiyle ilgilenir.

DİNİ SİNEMA SEYİRCİ TOPLUYOR

Dini sinema Hür Adam ile 2 milyon seyirci buldu. Dini önemi olan kişiliklerin yaşam öykülerinin estetik olarak sade anlatılan filmlerin sayısında artış olabilir. Dini sinemanın öncüleri Yücel Çakmaklı (Minyeli Abdullah), Salih Diriklik (Gençlik Köprüsü), Mesut Uçakan (Yalnız Değilsiniz), İsmail Güneş (Sözün Bittiği Yer) kültürel yozlaşma, türban sorunu, modernleşme ile hesaplaşma sorunsallarım muhafazakar açıdan inceliyor. Tam da dini filmlerde canlanma varken en şaşırtanı bir animasyon film oldu. Allah’ın Sadık Kulu -Barla, 2 milyon seyirci yakalayarak en başardı Türk animasyon filmi oldu.

Dini sinema sektörünü canlandıran bu gelişme uzun metrajlı çizgi film yapımlarına yol açacak. Oysa ilk Türk uzun metrajlı çizgi filmi Evvel Zaman içinde, banyo işlemleri için Hollywood’a gitmiş ve orada kaybolmuştu. Bugün tek tük kareleri bulunan bu film belki de Amerikaldarca sektörlerine vurabilecek olası bir darbe korkusuyla yok edddi. Bundan sonraki çizgi filmler kısa ve seyrek oldu. Tonguç Yaşar-Sezer Tansuğ’un Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü ve Tan Oral’ın Sansür filmi deneysel örnekler arasında yer alıyor.

Yeni Türkiye sinemasında Yeşilçam’dan gelen türler yeni bakış açıları ve teknoloji de günümüze uyarlanarak gişede başardı olan filmler üretmektedir. Özellikle parodi filmleri üç klasik türü alaya alırken bir yandan da yeniden üretir. Daha marjinal kalan korku ve polisiye türler ise günümüze ait yeni toplumsal sorunsalları ekranda çözümler. Dini sinema ve animasyon ise önümüzdeki 10 ydda beklenmedik yeni açılımlarda bulunacaktır.

not: (http://panorama.khas.edu.tr'den Murat Akser'in makelesinden alınmıştır)

(0) (0)
noi 07.10.2019 11:50

Yeşilçam’ın usta isimlerinden Bilge Zobu'nun teklif gelmediği için sitem etmesi

87 Yaşındaki usta oyuncu Bilge Zobu'nun magazincilere verdiği yanıtta ettiği sitemdir. Zobu, "Kaç yıldır ekrandan uzaksınız" sorusuna "7 yıldır hiçbir projede yer almıyorum. Zaten hiçbir teklif de gelmiyor. Kimseye sitemim yok bu konuda, olamaz da" demiştir.

(0) (0)
biox2000 23.09.2019 14:56

Süleyman Turan'ın vefat etmesi

Yeşilçam'ın emektarlarından 83 yaşındaki Süleyman Turan, bugün Kadıköy'deki evinde hayatını kaybetti.

Usta ismin ölüm haberini CHP eski İstanbul milletvekili Barış Yarkadaş sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından şu sözlerle duyurdu; "Yılmaz Güney'in yakın dostu, sinema sanatçısı Süleyman Turan, sabah saatlerinde yaşamını yitirdi. Turan, ATV'de hazırlayıp sunduğu Kayıp Aranıyor programında, gözaltında kaybedilen Ali-Ayhan Efeoğlu kardeşlerin öyküsüne de yer vermiş, bu yüzden programı kaldırılmıştı." (bkz. link)

(0) (0)
moonhan 10.09.2019 10:47

Nil Ünal'ın sevgilisi tarafından dolandırılması

Yeşilçam'da bir zamanlar hem sesiyle hem oyunculuğuyla ortalığı kasıp kavuran Nil Ünal, sevgilisi tarafından dolandırıldığı iddiasıyla ortaya çıktı.

Kapalıçarşı'da dükkanı olan Dikran Tosun'la sevgili olan Ünal, ilginç bir iddia ortaya attı. İddiaya göre bir süre sonra sevgilisi, sanatçıdan 20'den fazla mücevher takımını "Onları eritip sana yeni koleksiyon yapacağım" diyerek istedi. Ünal mücevherlerini verince Tosun ortadan kayboldu, üstelik dükkanı da kapattı.

Uzun süre Tosun'u arayan Ünal, sonunda onu Bodrum'da buldu. Ancak ne mücevherleri geri alabildi, ne de parasını. Bunun üzerine Bodrum Savcılığı'na şikayette bulundu. Dosya İstanbul'a gönderildi. Savcı Alican Çıldır ise, soruşturma sonrası Tosun'a 'güveni kötüye kullanma' suçundan 7 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmasına karar verdi.

(0) (0)
prison_guard 04.09.2019 13:18

Neriman Köksal'ın İzzet Günay'a aşkı

Yeşilçam'a damga vurmuş kadın isimlerden olan Neriman Köksal, aynı dönemde oynadığı ve belki de o dönem kendisinden daha ünlü olan İzzet Günay'a aşıkmış. Sanırım bu büyük aşk Anadolu Çocuğu ve Kimse Fatma Gibi Öpemez filmlerinde birlikte oynadıkları zaman ortaya çıkmış. 

Yıllar geçse de unutamamış Neriman Köksal. 1999'da yılında ölmeden önce, hastanede son isteği İzzet Günay'ı son kez görmek olmuş. Bu konuda yardımcı olması için Çolpan İlhan'a içini dökmüş. Çolpan İlhan ve Ediz Hun bu konuda İzzet Günay'a ricada bulunmuşlar. Günay da o zamanlar evliymiş. Eşi ne der diye düşünürken, yine imdadına eşi yetişmiş. "Hadi kalk hastaneye gidiyoruz" diyerek onu hastaneye götürmüş. Bu sayede Neriman Köksal, büyük aşkı İzzet Günay'ı son kez görme şansına erişmiş.

(0) (0)
shenturk 08.08.2019 10:15

Yeşilçam ve günümüz jönlerinin farklı olması

Eski filmleri izlerken her zaman aklıma gelen bir düşünce var. Neden o filmlerdeki duygu bugün izlediğimiz hiç bir film veya dizide yok?

Yeşilçam filmlerinin jönlerine bakıyorsun Cüneyt Arkın, Kadir İnanır, Tarık Akan vs vs... Liste uzar gider. Bu adamların hiç biri süper tiyatrocu falan değil. Ama onları duyguyu en iyi şekilde vermeye iten şey neydi? 

Bugünün başrollerine geldiğimizde ise, asla jön denilecek adam yok. Hadi 1-2 isim var diyelim. Kenan İmirzalioğlu, Kıvanç Tatlıtuğ. Bitti.

Piyasaya Malkoçoğlu gibi bir film çıksa oynayacak adam yok resmen. Bugün jön diye sayılan isimlerin hepsi mankenden bozma garip adamlar. Yapabilecekleri en fazla rol bu kadar. Verebilecekleri en fazla duygu bu kadar. Bundan 30 yıl sonra hiç birinin dizisi veya filmi televizyonda verilmeyecek belki de. Verilse bile izleneceğini düşünmüyorum. 

Çoğu isim şimdiden piyasada sönmeye başladı bile. Hani jönlerdi?  

(0) (0)
serkandundar 07.08.2019 14:51

Eskiden televizyonda yayınlanan filmlerin daha güzel olması

Çocukluğumuzdan gençliğimize kadar olan dönemde televizyonlarda enfes filmler verilirdi. Reklam arası da olsa kanal değiştirilmezdi. Hem de ailecek izlerdik, yani öyle izlenebilecek filmlerdi. Şimdi kanaldan kanala zaplıyoruz doğru düzgün bir filme denk gelebilmek için. TRT zaten o işleri çoktan bırakmış ama özel kanallar da kalitesi yerlerde filmleri dönüp dolaştırıp ekrana sürüyor. Yine en güzelleri bizim Yeşilçam filmleri, Kemal Sunal'ın izlemekten bıkmadığımız rolleri. 

Gel de şimdi televizyon izle. Milyarlık televizyon alıyoruz ama izleyebileceğimiz doğru dürüst bir şey yok. 10 bin lira ver dev televizyon al, ne için? Kanal D'nin, ATV'nin, TV8'in kıytırık filmlerini dizilerini izlemek için mi? Ondan sonra millet neden paralı platformlara yöneliyor, neden kanalların reytingi düşüyor diye tartışıyorlar. 

İnternet yok mu diye sorabilirsiniz ama TV'de verilen o reklam arasında insan ya bir çay demliyor ya bir ihtiyaç molası veriyor, iki soluk alıyor. Ama bilgisayardan ya da televizyonun internetinden açtığın bir filmi durdurunca oflar poflar yükseliyor hemen yanındakilerden.

Yani diyeceğim televizyon keyfimiz de kalmadı artık eskisi gibi.

(0) (0)
BA9 02.08.2019 22:44

Cüneyt Arkın'ın Vatan topraklarını üç kuruşa satan bu vicdansızlar kim? demesi

Geçtiğimiz günlerde Kaz Dağları'nda altın madeni arama çalışmaları sebebiyle binlerce ağaç kesilmişti. Bu durum sonrası Yeşilçam'ın usta oyuncusu Cüneyt Arkın'da tepki gösterdi. Arkın tepkisinde, "Ata kanıyla sulanmış vatan topraklarını üç kuruşa satan bu vicdansızlar kim?" ifadelerini kullandı.

(0) (0)
radames 31.07.2019 20:59

Yeşilçam'da kartvizitin hayır işinden fuhuşa dönüşen kullanımı

"Benim ilk kartvizitle karşılaşmam siyah beyaz Türk filmlerinde oldu. O filmlerde kahramanımız ilk 40-50 dakikalık süreçlerde büyük acılar çeker, sonra ilk bir iki dakikalık film süresinde bir şekilde eline kartvizit geçerdi. Bu kartvizit kahramanın bütün hayatını ve filmin bütün akışını değiştirirdi. Bu kartvizitlerde adı ve iletişim bilgileri yer alan amcalar konaklarda veya Boğaz’daki yalılarda yaşardı. O filmlerin bu güçlü insanları işe felan gitmez, tüm işlerini bu evlerdeki çalışma odalarından yürütürlerdi. Hiç şüphesiz o dönemin CEO’ları bu amcaların avukatlarıydı. Avukatlık mesleğini yapan insanlar aynı zamanda o zamanın CEO’larıydı. Bu yaşlı amcalar sabahlıklarıyla çalışır, Avrupa başkentleri ile telefonla görüşür, Anadolu’ya telgraf gönderirlerdi. O zamanın kartvizit sahipleri iyi insanlardı. Sonraki dönemlerde kartvizit kullanan insanlarla mukayese bile edilmezdi. 

Sonra kartvizitleri sinemamızda Ali Rıza Emmilerin devrinde gördüm. Kırsalda yolu bir şekilde İstanbul ve Ankara’ya düşen – ki o zamanlar İzmir Büyükşehir kabul edilmezdi. – kırsalda yaşayan filmlerdeki kahramanlarımızın suretlerini dahi bilmedikleri, çoğunlukla babalarının akrabası ya da ahbabı olan Ali Rıza Emmi’leri vardı. Ali Rıza Emmiler aslen Kayseri gibi orta Anadolu şehirlerinden büyük şehre gelmiş, bu 2 şehirde esnaflık yapan takım elbiseli, çoğunlukla orta yaşlı ve bıyıklı abilerdi. Menfaatleri olmadan yağmurlu havada su vermezlerdi. O dönemin Türkiye’sinde, Kayseri ve Adana gibi yerlerde, şehir merkezlerinde bile herkes herkesi tanırdı. O yüzden Ali Rıza Emmileri İstanbul ve Ankara’da herkesin tanımaması o devir kırsalda yaşayan insanlar için anormal bir durumdu. Genelde filmin komedisi buradan üretilirdi.

Sonra kartvizit network ve iş bitirme aracına dönüştü. Sinemamızda bu kez kahramanlarımızın güçlü bir tanıdığı olurdu. Onun verdiği kartvizit sayesinde randevular alınır ve iş bitirilirdi.

Sonra çok daha tuhaf bir şey oldu. Kartivizit olayı “hamili yakınımdır, işini görün.” Anlamıma gelmeye başladı.

En komiği de şuydu: Kartvizit ile tahsilat ve dolandırıcılık devri başladı. Sinemamızda çok büyük rütbeli adamlar adına kartvizitler üreten kalpazanlar çıktı. Bu dolandırıcılık ve tahsilatta kullanılmaya başladı. Sanırım bu devirde ve sonraki süreçlerde kartvizitlerin arkasına paraf atılır oldu.

Takvimler 80’leri gösterdiğinde kartvizitler bu kez zamparalıkta kullanılmaya başlandı. Hiç şüphesiz o zamanki sinemamızda bu sahneleri Ahu Tuğba ve Neriman Köksal canlandırırdı. Ahu Tuğba villada yaşayan kötü yola düşmüş ama namuslu olmayı özleyen bir kadındı. Neriman Köksal’da onun yardımcısı ve yancısıydı. Ahu Tuğba ile yemek yemek isteyen yine bıyıklı ve takım elbiseli abimizden genelde sabahın köründe bir demek çiçek ve çiçeğin yanında bir paket gelirdi. Kapıyı Neriman Köksal açar, çiçeği görünce sevinir ama kutuyu görünce sevinç çığlığını basardı. Sonra hızlı adımlarla salondan yan odadaki Ahu Tuğba’nın yanına geçerdi. Ahu Tuğba bu esnada gecelikli olur ve sigara içerdi. Sonra birkaç namuslu kadın lafı eder, Neriman Köksal ya onun bu halini fırçalar ya da gaz verip neşesini yerine getirmeye çalışırdı. Sonra Ahu Tuğba kendini toplar, çiçek buketinin ortasında bulunan veya mücevher kutusuna yapışık olan kartviziti alır. Çiçeği ve mücevheri gönderen cömert ve yüksek gönüllü abimizi arar, yatak odası sesi ile “Bu akşam yemek yeme davetini kabul ettiğini söylerdi.”

En vahim sahnelerde şunlardı sanırım. Cüneyt Arkın memleketi kurtarmayı bırakmıştı. Ama o dönem memleketin galiba kurtarılmaya da ihtiyacı kalmamıştı. Deli Yürek ve Polat Alemdar henüz doğmamıştı. Galiba sadece bu aralıkta memleketimizin kurtarılmaya ihtiyacı olmadı. Cüneyt Abimiz saçlarına ak düşmüş, biraz göbekli bir polis amca olarak hayatımıza yeniden girdi. Bu kez uyuşturucu belasından mafyadan gençlerimizi kurtarıyordu. Bu filmlerde kartvizitleri daha çok filmdeki kuryeler kullanmaya başladı.

Kartvizitler üzerinden bir memleketin kültürü, görgüsü ve ekonomisi iyi okunur. Bugün kartvizitlerin fonksiyonunu sosyal medya mecraları görse bile kartvizit olayı kurumsal kimliğin önemli bir parçası olmaya devam edecektir.

İnşallah kartvizitler artık daha çok amacı doğrultusunda kullanılır.

Ve iyi insanların elinde olur.”

No: Yükarıdaki yazı Leon İstanbul İletişim Danışmanlığı'ndan Remzi Kalafat'ın bir paylaşımından alıntılanmıştır. (bkz:link)

(0) (0)
umutsedef 26.07.2019 14:23

Yeşilçam'ın kötü adam rolleriyle efsane olmuş isimleri

Türk sinema tarihinin en önemli bölümü olan Yeşimçam'dan bir çok efsanevi aktör geçti. Kimi jön rolleriyle kimi sevecen aile babası rolleriyle yer alırken kimi ise kötü adam rolleriyle hafızalarda yer edindi.

Erol Taş: Kötü adam denince sembol olan kişilerden biridir. Hatta yolda halk tarafından oynadığı kötü roller nedeniyle saldırıya bile uğramıştır.

Hikmet Taşdemir: Kemal Sunal birlikte Korkusuz Korkak filminde oynamıştır. Gaddar Kerim'i canlandırmıştır. Acımasız bir seri katildir.

Necip Tekçe: İnce bıyığı, limonla yapıştırılmış saçları ile unutulmazlar arasına girmiştir. Oynadığı filmlerde genel Cüneyt Arkın'dan dayak yiyerek hafızalara kazınmıştır.

(0) (0)
welwet 23.07.2019 11:03

Unutulmayan Türk süper kahraman filmleri

Yeşilçam'da başlayan bu serüven hala devam ediyor. Bu süper kahraman filmleri %100 Türk yapımıdır.

Bu filmlerden benim unutamadığım, "Binbaşı Tayfun" yada "Binbaşı Türk" adıylada bilinir. Captain Amerika'dan esinlenmiş bir film o dönemin şartlarında böyle bir film yapmak büyük bir cesaret örneğidir.

(0) (0)
pesimist27 22.07.2019 13:25

Türk sinemasının en kötü 10 filmi

Türk sineması denildiği zaman akla Yeşilçam ve o duygu kokan, izlenildiğinde tadı damakta bırakan eski Türk filmleri gelir. Çünkü o zamanlar işin içine maddiyatın bu kadar nüfuz etmediği dönemlerdi. Çoğu başrol veya yan roller çok düşük miktarlara oynarlardı. O zamanlar amatör ruh daha fazla ön plandaydı. Bugün ise durum tam tersi. İş profesyonelleştikçe, maddi kaygılar işin içine girdikçe o ruh birden toz oldu. Şimdi oyuncular maddiyata mı daha fazla önem veriyo yoksa gerçekten oyunculukları mı çok kötü bilinmez.

Her geçen gün yeni filmlerin ortaya çıktığı Türk sinemasında elbette güzel filmler de ortaya çıkıyor fakat bugün listemiz en kötü 10 film üzerine olacak.

 

İşte dünyanın en büyük film puanlama sitesi IMDB'ye göre en kötü 10 Türk filmi

1. Cumali Ceber: Allah seni alsın (1.3)

2. Süper Ajan K9 (1.5)

3. Emret komutanım: Şah Mat (1.8)

4. Sihirbazlık Okulunda Bir Türk (2.2)

5. SüperTürk (2.2)

6. Oğlum Bak Git (2.2)

7. Celal ile Ceren (2.6)

8. Hababam Sınıfı Üç Buçuk (2.8)

9. Hababam Sınıfı Askerde (2.9)

10. Maskeli Besler: Kıbrıs (2.9)

(0) (0)
Morrison 13.06.2019 15:28

Eşref Kolçak'ın hayatını kaybetmesi

Yeşilçam'ın usta oyuncusu 92 yaşındaki Eşref Kolçak, tedavi gördüğü Bursa'nın Gemlilk ilçesi Devlet Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Kolçak, 2 yıl önce kaybettiği pop sanatçısı oğlu Harun Kolçak’ın cenazesinin ardından eşinin mezarının üzerine yaptırdığı mezara defnedilecek.

(0) (0)
iso2019 27.05.2019 10:08