İçinden Ayasofya geçen filmleri taradığımda bu başlıkta müstakil araştırmaların olmadığını evvela içinden İstanbul geçen araştırmalara ve tasniflere bakmam gerektiğini esefle öğrenmiş oldum. Yaptığım araştırmanın ikinci adımında ise hem Türk sinemasının 1950’ye kadar ki ilk döneminde hem  Yeşilçam Sineması olarak bildiğimiz döneminde hem de ondan sonraki Yeni Türk Sineması diyebileceğimiz döneminde mekan olarak Ayasofya’yı ele alan çok az sayıda film olduğunu yazıda belirteceğim yirmi beş kadar film içerisinde çoğunluğunu yabancı sinema filmlerinin oluşturduğunu yine üzülerek ifade etmeliyim.

Bu filmleri üç başlık altında gruplandırmak mümkün Ayasofya’yı bir cami olarak İslam teolojisi içerisinde ele alan kurgusal ve belgesel filmler, Ayasofya’yı bir kilise olarak Hristiyan teolojisi içerisinde ele alan ve fakat mevcut durumundan dolayı ister istemez bir zamanlar cami ama şimdiyse müze olduğunu kadrajına alan kurgusal ve belgesel filmler, Ayasofya’yı ne cami ne de kilise olarak gören insanlığın ortak mirası bir müze olarak new age, seküler ve gri bir halde tasavvur eden kurgusal ve belgesel filmler. Bu üç ana başlık altında da kafası karışık olan filmleri ayırmak ve başlıklar yapmak mümkün fakat yaptığım araştırma neticesinde tasnif ettiğim yirmi beş filmi genel hatlarıyla bu başlıklar altında incelemek daha doğru olacaktır.

Ayasofya’yı bir cami olarak İslam teolojisi içerisinde ele alan kurgusal ve belgesel filmleri ele aldığımız zaman durumun ne kadar vahim olduğu gözler önüne serilmiş olacaktır. Evvela bu başlık altındaki filmlerin sayısının çok az olduğunu söylemeliyim. Sayısı az olan bu filmlerin ise meseleyi derinlikli bir şekilde ele alma probleminin olduğunu, Ayasofya’nın karikatürize edildiğini, asli manasından uzak yaklaşıldığını, filmin bir kısmında sadece manzara, panorama olarak kaldığını görüyoruz. Ayasofya'da Cuma Namazı - Kara Murat Fatihin Fermanı – Natuk Baytan (1972), Fetih 1453 – Faruk Aksoy (2012) bu başlık altında belirtilebilir. Lakin yerli filmlerin son derece güdük olduğunu söylememiz gerekiyor. Hele ki Dehşet Gecesi – Orhan Aksoy (1989) filminde Ayasofya bir müze olarak tecavüzcünün kurbanını kovalaması ve sonrasında kurbanı tarafından korkuluklardan düşerek öldürülmesi sahnelerine tanık olur. Bu sahneleri izlerken ben hicab ettim. İşte yerli sinemanın hâl-i pür melâli bu durumda. Yine bazı belgesellerin Ayasofya’nın tarihsel süreçte geçirdiği evreleri ele alırken bir dönem İslam teolojisi içerisinde cami olarak kaldığını ve bu dönemde ayakta kalması için gerekli hassasiyetin gösterildiğini anlatması ve kadrajına dahil etmesi onları da zikretmemiz açısından önemlidir. Ayasofya İnsanlığın Kutsal Anıtı – Süha Arın (1991), National Geographic – Antik Mega Yapılar: Ayasofya (2007), Ayasofya’nın Derinliklerinde – Göksel Gülensoy (2009).  Tabi bu belgesel filmler son tahlilde Ayasofya’yı ne cami ne de kilise olarak gören insanlığın ortak mirası bir müze olarak new age, seküler ve gri bir halde tasavvur eden kurgusal ve belgesel filmler başlığı altında yer alacaktır. Çünkü Ayasofya’nın cami olup olmadığıyla pek de ilgili değildirler. Kör göze parmak sokmamak amacıyla araştırmaları neticesinde edindikleri malumatı mecburen dile getirmekle yetinmişlerdir. Ayasofya’nın şu an müze olması birinci başlıkta daha derinlikli filmlere ne kadar ihtiyaç duyulduğunu ve bu konuda henüz bir adımın da atılmadığını gösteriyor.

Çoğunluğunu Hollywood filmlerinin oluşturduğu zaman zaman Bollywood ya da Almanya ortak yapımlarının olduğu kurgusal, belgesel film ve dizilerinin yer aldığı Ayasofya’yı bir kilise olarak Hristiyan teolojisi içerisinde ele alan ve fakat mevcut durumundan dolayı ister istemez bir zamanlar cami ama şimdiyse müze olduğunu kadrajına alan kurgusal ve belgesel filmler başlığı en dikkat çekici ve spekülasyona en açık başlık.
İran’da 1979 yılında yaşanan bir rehine krizini konu alan, İran’ı ciddi anlamda eleştiren belki de bu sebeple Oscar ödülü alan ve yapımcılığını George Clooney’nin yaptığı Operasyon: Argo – Ben Affleck (2012) filminin yönetmeni ve oyuncusu Ben Affleck, filmdeki birçok sahnenin çekimi için İstanbul’da geçiyor. Tuhaftır ki İran sokaklarına benzettiği Beyoğlu, Fatih ve Eminönü’ndeki tarihi semtler doğal plato olarak kullanılıyor.

Çekimlerde Kapalıçarşı, Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii gibi tarihi ve dini mekânları da kullanan Affleck, bazı sahneleri de  Ayasofya’da çekti, buradaki çekimler için hazırlıklara başlayan Affleck ve ekibi, Ayasofya’nın ana kubbesinden sarkan dev avizelerdeki led ampullerin yaydığı beyaz ışığı beğenmedi. Kandilliklerin içinde bulunan beyaz ampullerin hem estetik görünmediğini hem de yaydığı güçlü beyaz ışığın mekânın ruhuyla uyuşmadığını belirten Affleck ve ekibi, müze yönetimine avizelerdeki ampulleri değiştirme talebinde bulundu. Konuyu değerlendiren müze yönetimi, ampullerin değiştirilmesine izin verdi.

Yine bir başka Hollywood filmi İnferno - Cehennem – Ron Howard (2016).  Serüven yönetmen Göksel Gülensoy Ayasofya’nın altında yatan gizemi keşfetmesiyle başlar. Yeraltında bulunan, çok sonraları sular altında kalan tünellerin belgeselini çekmeye koyulur. ‘Ayasofya’nın Derinlikleri’ adlı belgesel çeker ve Ayasofya’nın derinliklerindeki gizem çekilen belgeselin ardından bu kez de Dan Brown’un kitabında hayat bulur. Sonrasında bu kitaptan uyarlanan bir filme dönüşür bu serüven. Hem de bir Hollywood filmi olmasına rağmen Amerika'dan iki hafta önce Türkiye'de gösterime giren bir film.

Birçok arkeoloğun da ifadesiyle eski dönemde yapılmış bütün kiliseler, temellerinde Hristiyanlığa ait çok kutsal hazinelerin ve emanetlerin bulunduğu odacıklar üzerine inşaa edilmiştir. Ayasofya yapıldığında Bizans, dünyanın en güçlü imparatorluğuydu ve Hristiyan dünyasının bütün kutsal hazinelerini toplayıp kilisenin altına yerleştirdiğine inanılır.

Hatta o gizemli odaların, Hristiyan dünyasının aradığı Kutsal Kase’nin de Bugün mihrap kısmında yer alan Hz. İsa’nın, annesi Meryem’in kucağında bebek olarak tasvir edildiği mozaiğin tam altında olduğu söylenir.
Bakınız Hollywood filmlerinde bile Hristiyan teolojisi olsa da Ayasofya teolojik olarak daha önemli bir yer kaplıyor.

Hem basılı hem de dijital olarak yaptığım araştırmada bazen mizansen olarak bazen de filmin içerisine kendisine orta derecede önemli bir karakter kadar yer bulan filmleri tasnif ettim ve yazıya ek olarak sizlere sunuyorum. Ancak bu konunun araştırılmaya ve eli yüzü düzgün bir şekilde kitapçık halinde basılmaya ihtiyacının olduğunu da bir kez daha belirtmeliyim. Umarım evvela en kısa zamanda böyle bir araştırma yapılır ve yayınlanır sonrasında da Ayasofya’nın hak ettiği bir şekilde yer alacağı derinlikli filmler çekilir ve bizler de istifade ederiz.

bu metin #Bülent Özdaman tarafınan kaleme alınmıştır...

(0) (0)
cumhur1946 10.07.2020 17:37

86 yıl aradan sonra ilk cuma namazı kılınıyor hayırlara vesile olur inşallah...
(0) (0)
okywalker 24.07.2020 11:44

Rumuz:
veya
Üyeliğin ile yazmak için giriş yap veya kayıt ol