1936 yılında İstanbul’da doğmuş. Astsubaymış. Çanakkale ve daha sonra Ankara’da görev yapmış. Ankara’da görev yaptığı sırada Münir Özkul Tiyatrosu’nun bütün temsillerini izlemiş. İçindeki tiyatro aşkı depreşmiş. Bir gece tiyatro çıkışı Özkul’un eline sarılmış öpmek için. Demiş ki;  “Beni de aranıza alın ne iş olsa yaparım.” Münir Özkul “Bizim kadro tamam, adama ihtiyacımız yok” dese de bakmış adam baştan savılacak gibi değil. “Peki demiş bas istifayı gel!” Ama Özgür astsubay olduğu için öyle istifayı basıp gelemiyor. Kendi mi kuruyor, yoksa birileri akıl mı veriyor belli değil; “istifa edemiyorsam bari kendimi attırayım” diyor.

Mesaiye pijamayla geliyor, açmaması gereken şifreli zarfları inadına açıyor, kendi kendine konuşuyor, komutanlara dil çıkarıyor derken dileği gerçekleşiyor. Şizofreni tanısı ile ordudan malulen emekli ediliyor. Koşuyor Özkul’un yanına, tiyatronun mutemetlik işlerini yapmaya başlıyor. Ayfer Feray, Ali Poyrazoğlu, Ferhan Şensoy gibi isimlerle çalışıyor. Ayrıca 1970 yılında ilk kez bir sinema filminde oynuyor. Tiyatro işinde para yok. Bir süre sonra Türkiye derin bir sosyo-ekonomik krize girince Özgür mecburen erotik komedilerde oynamaya başlıyor.

Sinemanın da artık para kazanmadığı, oyuncuların elinde yapımcıdan aldığı senetlerle dolandığı günler bunlar. Galiba içkiyle ilk  bu yıllarda haşır neşir oluyor. “Oraya borç, buraya veresiye” şeklinde hayatını idame ettirmeye çalışıyor. İçki masasında Özdemir Asaf, Baykal Kent ve Bülent Kayabaş gibi kişilerin vazgeçilmez eşlikçisi, meyhanecilerin de veresiye müşterisi oluyor.

Özgür nev’i şahsına münhasır bir adam. Emekli bir diplomat gibi kararlı ama nazik konuşuyor. Konuşması tekdüze değil, bazen cümlenin bir yerine kadar hızlanıp bir yerde duraklıyor. Diğer cümlede tekrar hızlanıyor. Ne söylerse söylesin cümlelerini “efendim” kelimesi ile bitiriyor. Öyle ki nadiren sarf ettiği küfürlü cümlelerin sonunda bile “efendim” var.

Aslında çok iyi bir oyuncu olan Özgür biraz ülkenin içinden geçtiği zor dönem biraz da savruk özel yaşamı yüzünden git gide daha küçük rollere ve kısa diyaloglara mahkum oluyor.  Maddi yönden sıfırı tüketiyor. Bu dönemi çok iyi anlatan bir anekdot var. Özgür içki masasında bir arkadaşına Ali Poyrazoğlu’ndan dert yanıyor. “‘Özcan Bey avans isterse vermeyin, anında rakıya çeviriyor’ demiş. Ben rakıya para vermiyorum ki… Meyhanelere yazdırıyorum… Bakkala borcum var efendim.”

Seksenli yıllar, doksanlı yıllar derken Özgür giderek daha az ekranda görünüyor. Son tiplemelerinin biri de Varsayalım İsmail dizisindeki her dediğini üç defa tekrarlayan -hafızam beni yanıltmıyorsa- Kompresör Bey oluyor. 1995 yılında aramızdan ayrılıyor. Ve hakkında Ferhan Şensoy’un aktardığı anekdotlar, doğum ve ölüm tarihi ve yalan yanlış birkaç internet tevatürü dışında yazılı hiçbir şey kalmıyor. Kim bilir belki ben de şu anda bu yalan yanlış tevatüre katkıda bulunuyorum!

meraklısı için daha fazlasına suradan ulaşabilirsiniz: (bkz:link)

(0) (0)
manikoala 25.07.2020 11:46

onu tanımaktan memnunuz elbet ama bence askeriyeden ayrılmakla hayatının hatasını yapmış. o dönemlerde asker maaşıyla ailesine çok daha iyi bir hayat yaşatabilirmiş. hayat işte hepimiz tercihlerimizin sonucuna katlanmak durumunda kalıyoruz maalesef.
(0) (0)
agy 25.07.2020 11:50

Rahmetli Özcan abimle 1985 yılında Kasımpaşa Deniz hastanesinde aynı koğuşta uzun bir süre tedavi gördük. Mükemmel bir insan ve büyük bir sanatçıydı. Tiyatroya görevdeyken başlıyor. Bir akşam tiyatro oynarken Kuzey Deniz Saha Komutanı izlemeye geliyor. Özcan abi ne kadar gizlemeye çalışsa da amiral kendisini tanıyor ve sahne bittikten sonra yanına çağırıyor. Birşey söylemiyor tabii ki, tebrik ediyor. Kendisi bizzat anlattı rahmetlinin, o zaman yeni Assubay olduğu için ayaklarım titredi korkudan dedi. Tam bir İstanbul beyefendisiydi. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun...
(0) (0)
Bahriyelibahri 26.09.2020 02:25

Rumuz:
veya
Üyeliğin ile yazmak için giriş yap veya kayıt ol