eski versiyonlarını severek izlediğimiz Caharlie'nin Melekleri filminin yeni model serisinde X ve Y kuşağı boy gösteriyor. Bakalım bu yeni nesil kafa yaklaşım izleyicide nasıl bir karşılık bulaca.

(0) (0)
upervane 02.12.2019 11:13

Geçmişi 1920’li yıllara kadar uzanan ve 60’lı 70’li yıllarda büyük bir popülarite kazanan istismar filmleri, izleyicinin ana akım filmlerde göremeyeceği türden küfürleri, seks sahnelerini, kanlı şiddet sahnelerini sansürsüz biçimde izleyebileceği, ABD’de uzunca süre hüküm süren sansür yasasının etrafından dolaşan filmlere verilen isim. Bilhassa korku filmleriyle zirveye çıkan, bir noktadan sonra çıldırdıkça çıldıran bu filmlerde kadın karakterlere getirilen bakış açısı toplumsal bilinç altını ortaya çıkaran, ana akım filmlerdeki sansür uygulamalarını ortadan kalkmasına vesile olan (bu anlamda özgürleştirici sayılabilecek), ancak bir yandan da kadın bedenini olabildiğince istismar eden bir bakış açısıdır. İstismar filmlerinin ABD televizyonundaki karşılığıysa (mesele kadın karakterlere geldiğinde) Jiggle TV ya da T&A Television’dı (açılımı Göğüs ve Kalça Televizyonu). Jiggle TV, eleştirmenlerin bilhassa kadın karakterlerin dizilerdeki kullanımı üzerinden bir takım dizilere ve televizyon şovlarına taktığı isimdi. Bu dizilerde kadın karakterler ya mahkum, ya güzellik yarışmasına katılan taşralı ya da özel ajan olarak yer alıyor ve dizinin her bölümünde seksi kıyafetler giymelerine vesile olacak olaylar geliyordu başlarına.

Şüphesiz günümüzde Disney+’nın, 30’lu, 40’lı yıllarda çekilen filmlere, 70’lerde çekilen dizilerin başına “Bu içerikteki bazı ifadeler seksist ya da ırkçı olabilir” ibaresini koyduğu bir dönemdeyiz. İnsanların istismar filmlerine de Jiggle TV denilebilecek türden dizilere de politik olarak daha duyarlı olduğu bir atmosferden bahsediyoruz. Her şeyin güllük gülistanlık olmadığı malum, yine de bu farkındalığın bebek adımlarını attığı bir evre diyebiliriz yaşananlara bakıp. Bu bağlamda plot bölümü 21 Mart 1976’da yayınlanan Charlie’nin Melekleri – Charlie’s Angels için de başlarda televizyon eleştirmenlerinin benzer istismar suçlamalarını yönelttiğini belirtmek gerekir. Ivan Goff ve Ben Roberts’ın yaratıcılığını üstlendiği dizide temel motivasyon bir özel detektiflik bürosu için çalışan kadın karakterlerin kötülerin korkulu rüyasına dönüştüğü bir hikâye koymaktır ortaya. Ancak elbette yaşadıkları maceralar sırasında seksi kıyafetler giyecek, bikinili sahnelerde seyircinin aklını başından alacaklardır. Orijinal serinin başrolünde Farrah Fawcett, Kate Jackson ve Jaclyn Smith yer alır. Orijinal üçlüye eşlik eden, Charlie rolünde sadece sesini duyduğumuz kimliği belirsiz kişiyiyse John Forsythe’ten başkası değildir. Dizi beş sezon boyunca yayında kalır, oyuncuların birçoğu bu süreç boyunca değişir (Kate Jackson hariç), ancak kadın karakterlere olan bakış açısı değişmez. Charlie’nin Melekleri, dönemin algısı dahilinde özgürlükçü olarak da değerlendirilebilecek akışına rağmen seksist bakış açısının sürdüğü bir yapım olarak 1981 yılında nihayete erer.

2000 yılında McG’nin çektiği Charlie’nin Melekleri de, iyi çekilmiş, eğlenceli bir aksiyon olmakla beraber, söz konusu olan “Melekler” olduğunda dizinin yaklaşımını sürdürdürür. Elizabeth Banks’in yönetmenliğini üstlendiği ve senaryosunu yazdığı 2019 model yeni Charlie’nin Melekleri’nin bambaşka bir derdi var. Yapmaya çalıştığı ilk şeyse “Melekler” üzerindeki bu seksist bakış açısını değiştirmek, popüler bir yaklaşımla da olsa karakterlere olan bakış açısını politik olarak daha doğru bir yerde konumlamak. Banks, Charlie’nin Melekleri’ne daha önce görmediğimiz türden daha geniş bir evren bahşediyor. Bugüne dek sadece ABD’deki bir merkezden idare edilen “Melekler”in çalışma alanını genişletiyor. Townsend Ajansı olarak bildiğimiz, Charlie Townsend’in adıyla anılan organizasyonun zamanla ABD dışına açıldığı, farklı ülkelerdeki meleklerin, dizideki John Bosley’den esinlenen ismiyle Bosley olarak anılan rütbeli yöneticiler tarafından idare edildiği devasa bir istihbarat örgütü gibi resmediliyor filmde. Hikâyeye göre kahramanlarımız Sabina (Orijinal dizideki Sabrina’ya atıfla) ve Jane de meleklerin önemli üyeleri. Filmin başındaysa kıdemli John Bosley’nin emekli olduğunu, aynı zamanda Jane ve Sabina’nın yeni bir göreve gönderildiğini görüyoruz. Görevleri, Dünya’nın enerji sorununu çözmesi muhtemel teknolojik bir aletin mucidi Elena Houghlin adlı genç bir kadını korumaktır. Çünkü bu teknolojik buluş yanlış kişilerin eline geçtiğinde bir ölüm silahına dönüşme potansiyeline sahiptir. Bu bilgiye sahip olan tek kişiyse Elena’dır.

Charlie’nin Melekleri: Kes Sesini Charlie!

Hikâye dâhilinde Sabina ve Jane’in, kadın bir Bosley olan (ve Elizabeth Banks tarafından canlandırılan) patronlarıyla birlikte Elena’yı korumak ve bir noktadan sonra çaldırılan malum teknolojik cihazı geri almak üzere Berlin, İstanbul ve Paris’teki lokasyonlarda gerçekleştirdikleri operasyonlara şahit oluyoruz. Ancak bu operasyonların da, son derece zayıf kurulan olay örgüsünün de bu film dâhilinde pek önemi yok. Zira Banks’in Charlie’nin Melekleri kendisini hemen hiçbir anında ciddiye almadan ilerleyen bir film olarak dikkat çekiyor. Açıkcası 2019 yılında Charlie’nin Melekleri’nden yeni bir aksiyon efsanesi yaratmasını, inanılmaz aksiyon sahnelerine ve müthiş bir dramatik yapıya imza atmasını beklemenin bir manası olup olmadığı da tartışılır.

Bu anlamda filmdeki korkunç devamlılık hatalarını, aksiyon sahneleri dâhilindeki sakillikleri, hikâyedeki boşlukları bir kenara koymak şu açıdan mümkün olabilir: filmde Banks, yukarıda da dem vurduğumuz tek bir şeyi hedeflemiş gibi görünüyor. O da Charlie’nin Melekleri’yle özdeşleşen seksist bakış açısını tersyüz etmek. Şüphesiz bunu daha iyi tasarlanmış bir film, daha iyi yazılmış karakterler ve sağlam bir aksiyonla da yapabilirdi. Bilhassa İstanbul’da geçen sahnelerde biraz daha özenebilir, mekanın dezavantajını bize bu kadar hissettirmeyebilirdi (İstanbul sahnelerinin çoğunda mekan kullanımı biraz da şehrin kaosunun etkisiyle berbat görünüyor). Ama salt karakterlerine bikini giydirebilmek için onları olmadık maceralara sokan televizyon yapımcılarının, karakterleri dansöz elbisesi giysin ve fantezileri süslesin diye filmin olmadık yerinde oryantalizme bulaşan McG’nin (bakınız: Charlie’nin Melekleri, 2000) salt daha iyi aksiyon-daha iyi dramatik yapı sundukları için kutsanabildiği bir ortamda, filmin her anında erkek bakış açısını yerle yeksan etmesini bilen Elizabeth Banks’in yaklaşımını tercih edebiliriz günümüzde. Zira bunun tersi bize daha önce görmediğimiz ne verecek ki? Mükemmel bir aksiyon filmi mi? Benzeri binlerce filmden birine mi yoksa seksist aksiyon efsanelerinin en ünlüsünün kabuk değiştirdiği böyle bir yaklaşıma mı daha çok ihtiyacımız var? Filmi bir yandan böyle de değerlendirmeli diye düşünülebilir.

Banks, söz gelimi McG’nin yükselttiği aksiyon çıtasının yanına bile yaklaşamıyor, ancak Sabin’de Kristen Stewart’la ilginç, gerçekçi, süper kahraman gibi görünmeyen bir “Melek” koyuyor ortaya. Harika bir senaryo ortaya koyamadığı da kesin, ancak filmde, bu gibi “ajan filmlerinin” olmazsa olmazı, “ekibine ihanet eden kadın” twistini de gayet işleyen bir manevrayla boşa çıkartıyor. Orijinal seride otoriter bir erkek sesinden emirler alan kadın karakterlerin yapısını değiştirip, Charlie’nin sesini de bir kadına emanet ederek, bu otoritenin de sesini kısıyor.

Tüm bunlar Charlie’nin Melekleri’nin çok iyi bir film olmanın kıyısına bile getirmiyor, ancak Banks’in tercihleri, pop, politik doğrucu bir yerden bile olsa, şu an bebek adımlarıyla ilerleyen, sektörde farkındalık yaratmaya yönelik hamleleri sıralarken elini korkak alıştırmayan bir filme dönüştürüyor.

mehmet emin eren'in filmloverss.com'da yayınlana konu ile ilgili yazısından alınmıştır.

(0) (0)
sensiz25 02.12.2019 11:14

sözkonusu ajan filmi oldu mu yolları mutlaka istanbula düşüyor pu karaktersizlerin ve istanbulu da oldukça kötü yönleriyle gösteriyorlar. kafa değişmedi gitti. (bkz:link)

(0) (0)
freshmeat 02.12.2019 11:21

Rumuz:
veya
Üyeliğin ile yazmak için giriş yap veya kayıt ol